SEVGILI ARKADASLAR SITEME HOSGELDINIZ UMARIM ZAMANINIZI IYI DEGERLENDIRIRSINIZ SEVGILER. .

11 Haziran 2010 Cuma

NEYSE Kİ SEN VARSIN

 VISAGE_VERT_G222

Kavgalı bir dünya diyorlar, adım başı sıkıntı, gerginlik...
Bir de "Stres" modası var, biliyorsunuz.
Herkesin ağzında bir "Stres"dir gidiyor.
Ruhsal gerilimlerden bu kadar çok söz etmek de bir ruhsal gerilim değil mi?

Duyuları bastırmak ne kadar yanlışsa, dertleri, sıkıntıları bu denli vurgulamak da yanlış.
Kocaman bir ömür var önümüzde. Yaşamak ve mutlu olmak hem hakkımız, hem görevimiz.
Umutsuz bir insan düşünebilirmişsiniz? Herkes bir şeyler düşler, bir şeyler umut eder.
Geleceğe uzanan en ışıklı köprü "Umut"tur.
Hasta, iyileşmeyi; fakir, zenginleşmeyi; tutuklu, özgürlüğü düşler.
Bitkinizin çiçek vereceğinden umut kesseydiniz, onu sular mıydınız?

Sevginin de paylaşabileceğine inanmasanız, sever ya da sevilir miydiniz?
Yarınları düşlemeseniz, bunca yorgunluğa, bunca derde katlanabilir miydiniz?
"Hasırcı oğlu", bu konuyu dizeler halinde şöyle işlemiş:

14a2bef7619b45ee336429dfb5a7fc11_1270170968
Elbet siyah olacak rengi gecenin
Gri bulutlarda gözyaşı, hüzün
Ve tadı olmayacak gündüzün. . .
Neyse ki sen varsın.

Burukluğu çözemediğim bilmecenin
Kıyıda soğuk, köpüklü dalgalar
Ve ince kırbacıyla amansız rüzgar. .
Neyse ki sen varsın. .

Ne büyük mutluluktur, "Neyse ki sen varsın" diyebilmek.
Çocuk için anne, anne için çocuk. Bir dost, sırasında.

Sevdiğinizi, sevildiğinizi; düşündüğünüzü ve düşünüldüğünüzü bilseniz,
Ilık bir güvence dolar içinize. Karlar, soğuklar, fırtınalar dışarıda kalır. . .
Gözünüzü yummasanız da, içinizde, ta içinizde bulursunuz onu.

Ve fısıldarsınız kendi kendinize: "Çok şükür, sen varsın. . . "
Yitirilen anneler, uzaktaki çocuklar, her an görülemeyen, konuşulamayan dostlar olabilir.

Yine de sıcak bir güvence oluşturmuşlardır içinizde.
Elinizi uzatsanız, dokunacaksınızdır sanki. Sevilen uzakta da olsa, sevgi yüreğinizdedir.

Can evinizde, sizde, sizinledir.
Yalnız değilsiniz artık; tüm çabanızda desteğinizdir.
Yaşamanızı, gülmenizi ve sevmenizi ister.
Özlemle, sevgiyle, belki de umutla fısıldarsınız,

haykırırsınız belki de: "Neyse ki sen varsın"
Suna TANALTAY
ALINTI
14a2bef7619b45ee336429dfb5a7fc11_1270170968

9 Haziran 2010 Çarşamba

Konuşmaya değer olanlarla konuşmazsan, insanları yitirirsin.

 95
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın... "Nereden çıktın bu vakitte" dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; "Gözünün dilini" bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı... Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin. Kucaklamalı seni güvenli kolları, ...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı... En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz... Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli. Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli. Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "hak ettim" diyebilmelisin. Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi... Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş... Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş..
'Konuşmaya değer olanlarla konuşmazsan, insanları yitirirsin.
'Konuşmaya değer olmayanlarla konuşursan, sözcükleri yitirirsin.
Bilenler, insanları da sözcükleri de yitirmezler.
Hani dostlar vardır, bunaldığınızda, yanınızda hissettiğiniz ve kimi zamanda bulduğunuz.
Hani dostlar vardır, kaderinizi, kederinizi bilen.
Hani dostlar vardır, üzemezsiniz, kızamazsınız, kıyamazsınız.
Hani dostlar vardır, fikre ihtiyaç duyduğunuzda, sizi sizden daha fazla düşünüp akıl verir.
Hani dostlar vardır, beraber olduğunuzda kederiniz bitiverir.
Hani dostlar vardır, '' İyi ki var '' dediğiniz. 
--

6fmmc16j33p

28 Mayıs 2010 Cuma

Cehalet,gerçek bilginin aksine,bireyin kendine olan güvenini artırır.Niteliksiz insanlar,niteliklerini abartma eğilimindedir.


Televizyon izlerken birilerine bakıp da
"Ya bu adam bu sığlıkla nasıl
buralara kadar gelebilmiş" diye düşündüğünüz oldu mu hiç?
Ya da işyerinizde sizinle aynı ya da daha üst aşamada bir görevde olan
bazıları, sizde büyük bir şaşkınlık uyandırdı mı?  Onlara bakıp "Bu
cahillik, kendini bilmezlik nasıl fark edilmez?" diye iç geçirdiniz  mi?
Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD'li bu hissi çok yaşamış
olacak ki, iki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya
attı:
"Cehalet, gerçek bilginin aksine, fert,bireyin kendine olan güvenini artırır."
Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel
alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:
Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
Daha Bitmedi...
Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve
klasik "İmtihanınız nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden cevaplar istendi...
Soruların %10'una bile cevap veremeyenlerin "kendilerine güvenleri" müthişti. Onların "testin % 60'ına doğru cevap verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmaları halinde % 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı.
Soruların % 90'ından fazlasını doğru cevaplayanlar ise "en alçakgönüllü" deneklerdi; soruların  %70' ine doğru cevap verdiklerini düşünüyorlardı.
Bütün bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun
metni yazıldı:
"İşinde çok iyi olduğuna" yürekten inanan 'yetersiz' kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı
işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!
Ancak bu 'cahillik ve haddini bilmeme' karışımı mesleki açıdan müthiş
bir itici güç ortaya çıkarır.
'Eksileri' kariyer açısından 'artıya' dönüşür.
Sonuçta, 'kifayetsiz muhterisler' her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler...
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında
'fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler... Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da 'ihtiras eksikliği' ile suçlanırlar..."

Ne olur gereğinden fazla mütevazi olmayın!...
"Siz de çevrenize şöyle bir bakın"
Bu maili okurken bile aklınızdan bir çok sima, bir çok isim geçti...

Bence Dunning ile Kruger'in, bu çalışmalarıyla 2000'de, Nobel yerine
Harvard Üniversitesi'nin Ig Nobel'ini alma nedeni "cahil olmamalarıydı".
Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı Bertrand Russel'in bir sözüyle bitiriyorum:

"Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır

16 Mayıs 2010 Pazar

Allah tan gerçek manada haya edenler

 capturedwo4
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyurdular: "Sizin adınıza en çok korktuğum iki şey var. Bunlar aşırı emeller beslemek ve nefsin azgın ihtiraslarına kapılmaktır. Aşırı emeller beslemek, mü'mine âhireti unutturur, nefsin doyumsuz ihtiraslarına kapılmak ise, insanları haktan saptırır." Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz yine bir başka hadis- i şeriflerinde şöyle buyurdular: "Şu üç şey, üç şeye yol açar: 1-Bütün benliği ile dünyaya sarılan, ötesinde zenginlik olmayan bir fakirlikle, -Dünya için hırslanan, bitmez bilmeyen bir meşguliyetle, -Dünya için cimrilik eden, beraberinde hiç zenginlik olmayan hüzünle karşılaşır." Rivayet edilmiştir ki: Sahabe-i kiramdan Ebü'd-Derdâ Radıyallahu Anh Humus halkına şöyle seslenmiştir: "Ey Humus halkı! Oturamayacağınız kadar çok binalar yapmaktan, ulaşılması mümkün olmayan emeller beslemekten, yiyeceğinizden çok varlık ve servet biriktirmekten utanmıyor musunuz? Sizden önce gelip geçenler de büyük binalar yükseltmişlerdi, çok servetler yığmışlar ve uzak vadeli emeller peşinde koşmuşlardır. Fakat kurdukları binalar mezarları olmuş, uzak vadeli emellerinde hayal kırıklığına uğramış ve yığdıkları servetler de hiçbir işlerine yaramamıştır. Abdullah ibn Ömer Radıyallahu Anhüma şöyle demiştir: "Sabahladığın zaman "Akşam ne yapacağım?" diye düşünme. Akşamı bulunca da "Yarın ne olacak?" diye endişelenme. Yaşarken ölümün için, sıhhatli iken hasta olacağın günlerin için tedbirini al; çünkü yarın adının ne olacağını bilemezsin." Şöyle bir rivayet ulaşmıştır: Peygamberimiz ashabı ile sohbet ederken onlara: "Hepiniz cennete girmek istiyor musunuz?" diye sorar. Ashab: "Evet, ya Resûlallah" der. Bunun üzerine Resûlullah onlara: "Kendinizi uzun vadeli emellere kaptırmayın ve Allah'tan gerçek mânada hayâ edin." Ashab: "Biz zaten Allah'tan hayâ ediyoruz." dediler. Bunun üzerine Efendimiz onlara: "Bu sizinki gerçek mânada hayâ sayılmaz. Allah'tan gerçek mânada hayâ etmek şöyle olur: Mezarlığı ve vücutlarınızın çürümesini her zaman hatırınızda tutmalısınız. Karın boşluğunuz ile bu boşlukta bulunan organlarınızı, başınız ile üzerine yayılan organlarınızı haramdan korumalısınız. Âhiretin itibarını arzu eden kimse dünyanın süsünü terk etmelidir. İşte Allah'tan gerçek mânada hayâ etmek böyle olur ve böylelikle kul, Allah'ın dostu olma mertebesine ulaşır." Abdullah bin Mes'ud'un rivayetine göre, bir gün Resul-i Ekrem Efendimiz, Sahabîlere şu tavsiyede bulundu: "Yüce Allah'tan hakkıyla, gerçek haya ile haya ediniz" buyurunca, Sahabîler: "Ya Resulallah, Allah'a hamd olsun, biz Allah'tan haya edip utanıyoruz" dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (a.s.m) şu tavsiyede bulunur: "Haya etmek böyle değildir. Allah'tan hakkıyla haya etmek, başı ve başın taşıdığı organları, karnı ve karnının içine doldurduğu organları, haramdan korumak, ölümü ve toprak altında çürümeyi hatırda tutmaktır. Âhireti isteyen kişi de dünyanın zinetini bırakır. İşte, kim böyle yaparsa, Allah'tan gerçek manada haya etmiş olur."
2cne80jalinti

3 Mayıs 2010 Pazartesi

GÜZEL BIR DUA…

y1p41ojG_mWbtiHq1xD8JA1GuCF0J8f3b0vclWZreFK6LNSiICfMnpXoRdaMkmEhIC4EB7RbE9pFUE Allahım, gönlümüzde,  olanı hakkımızda hayırlı eyle, hakkımızda hayırlı olani, gönlümüzü razı eyle...    
EĞER BU GÜN DÜNYA YA , AİT ÇOK BÜYÜK BİR DERDİN VARSA,
RABB'İNE DÖN '' BENİM BÜYÜK BİR DERDİM VAR '' DEME !
DERDİNE DÖN VE ,
''BENİM ÇOK BÜYÜK BİR RABB'IM VAR !'' DE!!!

Fatiha Suresi
 Senden birsey rica etsem bugün Bizlerin geçmişlerinin ve bütün şehitlerimiz için, hayırların celbi ve şerlerin def i için, dertlilere deva, borçlulara eda nasip olması için ahir ve akibetimizin hayır olması için bir  fatiha okur musun.
Ve rica yine etsem bu ricamı nazının geçtiği ve dileğimizi kırmayacak dostlarına göndererek belki yüzlerce fatihaya vesile olurmusun
Zoraki değil  istiyorsanız gönderin istemiyorsanız göndermeyin.
.
teşekkür ederim.

-- alinti.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

EVLILIK...

1377341apxv33jc5t

           Çağımızın Gençleri Neden Evlenemiyorlar?
    *Hepimiz bir insan olarak çok büyük umutlarla severiz, evlenmek ve mutlu bir yuva kurmak isteriz. Kimi insanlar bunu başarabilir, bazıları da büyük hayal kırıklıklarına uğrar. Bu konuda büyük acılar yaşar.* *Son dönemlerde umduğu gibi hayat kuranların sayısı maalesef azalıyor. Sevgilerinde, aşklarında veya evliliklerinde sorun yaşayanların sayısı ise giderek artıyor. Türkiye'nin son on beş-yirmi yıllık döneminde, yanlış evlilikler, boşanmalar, aile içi şiddet olayları başlı başına gündem oluşturacak kadar çok. **Öyle ki, televizyon haberlerinde, gazetelerde gün geçmiyor ki bu konularda felâket haberleri çıkmasın. Hem de üst üste. Tekrar tekrar verildiği için, gençler bu tablodan ürker hale geldi.** Toplum nasıl bu hale geldi, neden evliliklerin çoğu sorunlu, neden boşanmalar arttı? Niye bu kadar çok yanlış evlilik var? Gençlerimiz niçin evlilik gibi kutsal bir müesseseye endişe ve korkuyla bakıyorlar? Onca güzel, bakımlı, okumuş kızlar neden yaşları 30'lara dayandığı halde evlenmiyor ve neden fidan gibi gençler evlilikten kaçıyor? **Çok değil bir kuşak öncesinde mutlu aileler, sorunsuz yuvalar büyük bir çoğunlukta iken, şimdi ne oldu da on beş-yirmi yıl içinde her şey tersine dönmeye başladı?** Yanlış ilişkiler, yanlış evlilikler, ayrılmalar, boşanmalar, ortada kalan çocuklar ve evlenemeyen gençler... **Bu katmerli yangın her tarafı sarmış durumda. Mutlaka yakınımıza, etrafımıza da geliyor alevler. Diyelim ki bizim ailemiz sorunsuz ama etrafımızda, akrabalarımızda veya komşularımızda olabiliyor.** Sözgelimi kardeşiniz, ağabeyiniz, ablanız, dayınız, halanız bu dertle mustarip olunca, onların dertleriyle meşgul olmak durumunda kalıyorsunuz. Ya da çok sevdiğiniz bir dostunuz, arkadaşınız böyle bir olayı yaşıyorsa, haliyle siz de huzursuz oluyorsunuz. Daha da kötüsü, **"Benim oğlum, benim kızım da böyle kötü bir evlilik yapar mı?"** diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. Hatta belki, **"Ya kızım evlenemezse, oğlum hep ömür boyu bekâr kalırsa?"** diye endişe edip korkuyorsunuz. **Belki de, başınızda böyle bir olay var, uykularınız kaçıyor çocuklarınızın geleceğini düşündükçe...** Bu endişeler, korkular salgın bir hastalık gibi yaygın toplumumuzda. Bu yaşananlar gerçekten ülkemizde şiddeti daha da artan ve günden güne de yayılan sosyal bir olay. Bu konuda, birey ve toplum olarak etkilendiğimize göre, mutlaka bizlere ve devlete büyük görevler düşüyor. **Bu yangın daha fazla büyümeden mutlaka söndürülmeli, mutlaka herkes elinden gelen çabayı göstermeli. Yoksa bu dehşetli ateş hepimizi yakıp kavurmak üzere. Daha da önemlisi, yarınlarımızı, çocuklarımızı yok etmek üzere.** **Sevenler, neden karı koca olamıyorlar?** Günümüzde bütün kolaylıklara ve yakınlaşmalara rağmen, olması gereken evlilikler gerçekleşmiyor, ilişkiler arkadaşlıktan öteye, yani evliliğe bir türlü gidemiyor. Başka bir tabirle, sevenler karı koca olamıyorlar. Günümüzde sevgililer çoğalırken, karı kocalar azalıyor. **Evlenemeyen kızlar, eskiden olduğu gibi kısmeti olmadığı, fiziksel kusuru bulunduğu veya yoksul olduğu için değil, genelde kısmetlerini evlenmeye ikna edemediği için ya da görüştüğü konuştuğu erkek, evlenmeye yanaşmadığı için evlenemiyorlar.** Bu durumda olan kızların yaşadığı duygusal psikoloji gerçekten içler acısı. Kimi kızlar travma geçiriyor, hayata küsüyor, kimisi psikolojik tedavi görüyor. Hemen hepsi, geleceğinden kaygı duyuyor, yarınından endişe ediyor. Hele **'30 yaş'** paniğine kapılanlar için hayat kâbus gibi. Ümitsizlik duygusu pranga gibi yapışıyor. Bunalımlar, stresler, kâbuslar peşlerini bırakmıyor. **Üniversiteyi başarıyla bitirmiş, iki dil bilen bir kız şunları söylüyor:** * *"İyi eğitim aldık diye, farklı kriterlere sahip olduk. Okuma sürecinde farklı davranış biçimiyle şekillendiğimiz için hiçbir şeyi beğenmez ve seçim yapamaz olduk. Şimdi iyi eğitim alan ama 29 yaşında evde kalmış bir kızım."* * Bu kızın söylediklerine benzer sözleri erkekler de söylüyor. Bir genç dostum, **"Eğitim diye hayatımızı adadık. Eğitimi tamamladığımızda evlenme yaşımız geçiyor. Ben otuz yaşından sonra, ne zaman iş bulacağım da yuva kuracağım?" ** demişti. Elbette her okuyan böyle düşünmüyor. Okuyan insanların hepsi suçu eğitime bağlamıyor. Ama bunun bir sebep olduğu da göz ardı edilmemeli. **Evlenme yaşı değişti** Günümüzde evliliğe hazır olmanın yaşı ve şartları değişti. Geçmişte 17-18 yaşını bulan kızlarla, askerliğini bitiren erkekler fazla zaman kaybetmeden evlendirilirdi.* * **Ancak gerek ekonomik şartlardan, gerekse eğitim sürecinin uzunluğundan evlenme yaşının erkeklerde 30'a, kadınlarda 25'e kadar çıktığını görmekteyiz. Genel ortalama aşağı yukarı budur ama kimi yerlerde, özellikle büyük şehirlerde bu oranın da üstüne çıkıldığı görülür.** Bir erkeğin evlenmesi için gerekli olan şartların başında 'ekmeğini eline almak' gelir. Yani bir meslek sahibi olması, evini geçindirmek için işe girip düzenli bir gelir getirmesi gereklidir. Günümüzde eğitim daha önem kazandığı için, bir gencin okuması, üniversiteyi bitirmesi öncelik kazanmıştır. Bu süreçte, normal bir okul dönemi yaşayan kişilerin, hiç sınıf kaybı yaşamadan, üniversite sınavlarını hemen kazanıp yüksek öğrenimini bitirmesi, doktora yapması vs. derken yaşı 25-26'ya çıkarıyor. Ardından eğitim nedeniyle tecil edilen askerlik görevinin yapılması, iş bulunması gibi süreçler eklenince, bir erkeğin evlenmesinin önündeki engeller ancak 28-30 yaşlarında kalkmış oluyor. **Kızlarda ise bu süreç sadece birkaç yıl eksikle tamamlanabiliyor. Onların da yaşları üniversiteyi bitirdiklerinde ortalama 25-26'yı buluyor. Bu nedenle Türkiye'de son yıllarda evlenme yaşı erkeklerde 30, kızlarda 25 oluyor.** Bu gerçeklerden yola çıkarak aslında gençlerin evlenmesinin önündeki en büyük engeller, başta eğitim, askerlik ve iş bulma şeklinde sıralayabiliriz. **Kızlar ve erkekler neden evlenemiyorlar?** **Bahsettiğimiz şeyler evliliği etkiliyor ve bundan en çok kızlar zarar görüyor. Ama bunların yanı sıra günümüzde kadınların evlenememesi için o kadar çok neden var ki, saymakla bitmez. Güncel, modern ve moda gerekçeler, kızların evlenmemesi için ortaya çıkmış sanki.** Bazıları tarafından kadınlara sürekli telkin edilen ve kadınların hayatî önemle benimsedikleri **"modaya uygun giyinme, güzelliğine önem verme, iş hayatına atılma, okumuş kız olma, tuttuğunu koparacak kadar kişilik sahibi olma, erkeklerden çekinmeme, onlarla rahat görüşme, iş yerinde yükselme"** gibi hedefler, kadınların evlenme şansını artıracağı yerde, neredeyse o şansı alabildiğine azaltıyor. **Güncel ve moda gerekçeler, kızların hayatında gerçekten de belirleyici. Kariyerine uygun görmediği, sosyal statüsüne ve güzelliğine uygun bulmadığı için, filmlerdeki gibi erkek beklediği için, birisini sevip onu beklediği için, hep daha iyi kısmetim çıkar diye umduğu için, evlenmekten korktukları için, aileden kopmamak için, erkeklere güvenemediği için, feminist oldukları için, özgür yaşamak istediği için, rakipleri daha güçlü olduğu için, dindar erkek istemediği için, dindar erkek bulamadığı için, başörtülü olduğu için, güzel kızların evlenme şansı az olduğu için, burcuna uygun erkek bulamadığı için, elektrik alamadığı için, dengesiz olduğu için ve bunlar gibi sayılabilecek pek çok neden var...** * * * *Kızların çoğu burada sayılanların pek çoğunu günlük hayatta yaşıyor. Sözü edilen başlıkların her biri uzun uzun incelenebilecek, hakkında çok şeyler yazılabilecek konular. Aynı şeyler aşağı yukarı erkekler için de söz konusu tabii. **Fakat erkeklerin evlenememe sebebi, daha çok ekonomi ve güvensizlikle ilgili. Evlenecek kadar parası olmadığı için, kız tarafının istediği eşyaları denkleştiremediği için, kavuşamadığı aşklarına sadık oldukları için, başlık parası bulamadıkları için, fakir ama gururlu oldukları için, sevdiğini söyleyemediği için gibi gerekçeler de tabii ki sayılabilir.** **Evlenmemek çözüm değil** Önceden evlilik problemleri bu kadar âlenî değildi. Aile arasında **"kol kırılır yen içinde kalır"** anlayışıyla kalan mahrem bir olaydı. Şimdi bir ailenin sadece problemi değil, her sırrı günümüzde açıkça biliniyor. Medya, dizi film gibi etkenler evliliği şeffaflaştırdı. Bu yüzden günümüzün erkekleri evliliğin ne olduğunu, olası problemlerini ve bu problemlerin olma ihtimalinin yüksek olduğunu bildiği için evlenmeye yanaşmıyor. **Erkekler evlenmeye niyetli olsa bile çoğu zaman söz veya nişan döneminde evlilikten vazgeçiyor. Gerek tanıdığı kızlarda gördüğü bazı huylar, hoşlanmadığı karakter biçimi, gerekse nişanlılık döneminde kızın ve ailesinin ekonomik baskılar uygulaması ve kaprisler yapması erkeği evliliğe karşı soğutuyor.** Günümüzde kimi kızlar da, ailelerde yaşanan problemler yüzünden evlilikte kötü günler yaşayacağı korkusu duymakta, bazıları bu yüzden evlenmemeyi bile düşünmektedir. Çoğunluğu erkeklerde, azınlığı kızlarda olmak üzere evlenmemek fikri gelişmekte, bu anlayış medyanın da etkisiyle yaygınlaşmaya yüz tutmaktadır. Gelecek kaygısı, "**acaba geçinebilir miyim?**", "**kötü bir evlilik yapar mıyım?**", "**boşanır mıyım?", "iyi bir eşe sahip olabilir miyim?**" soruları en çok günümüzde sorulmakta ve gençler bu endişelerle yaşamaktadırlar. Evlilikten ürkmenin en yaygın olduğu dönemde yaşıyoruz. Bu yüzden gerek gençlerin, gerek ailelerin durumu gerçekten zor. **Kadın ve erkek birbirini tamamlar** **Kadın, erkeğin yarısıdır. Birbirini tamamlayan bir bütündür. Her ikisi de, diğeri olmadan tamamlanamaz. Biri olmazsa diğeri eksiktir.** Allah kadın ve erkeği bu fıtrat üzere yaratmıştır. İki parçanın birleşmesi, bütünleşmesi ancak evlilikle mümkündür. Evlilik kadın ve erkeği birbiriyle tamamlar. **Her iki cinsten birinin, evlenmeden hayat sürdürmesi, hem kendi açısından, hem de toplum açısından zararlıdır.** Psikolojik ve fiziksel bütünlük sağlamanın yolu evliliktir. Böyle olunca insanlar rahata erer, huzurlu bir hayatı yaşar. İnsanlığa ve topluma hayırlı olur. Dinimiz bu yüzden evliliğe önem vermiş, tavsiye etmiştir. Evliliğe aracı olanlara da, ibadet sevabı verilmiştir. **Evlilik olayında kadının rolü çok önemlidir. Erkeğin eksikliğini tamamladığı gibi, onun hayatını yönlendirir, yuvayı kurar ve sağlıklı neslin yetişmesinde mimarlık eder.** Evlilikte kadın, erkeğin refika-i hayatıdır. Yani hayat arkadaşıdır. Bu arkadaşlığın sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir şekilde devam etmesi ise kocasının kendisine bakış tarzına bağlıdır. **Bu bakış tarzı, evlilik öncesinde de önemlidir. Erkek evlenmek istediği kıza ve evlendikten sonra eşi olan kadına aynı doğrultuda bakmalıdır.** Erkek, kadının sadece fiziksel güzelliğine, dış görüntüsüne mi bakacak, yoksa bununla birlikte insani özelliklerini de değerlendirerek, kadının nezaketi, letafeti ve en önemlisi şefkati manasında iç yapısına mı bakacak? **Suret mi siret mi?** Çağımızın büyük alimlerinden Said Nursi (k.s) , bu konuda şu tavsiyelerde bulunuyor: **"Hayat arkadaşını, İlahi Rahmet'in cana yakın, ince ruhlu, yumuşak, latif bir hediyesi olduğu için sev. Fakat çabuk bozulan görüntüsüne, maddî güzelliğine gönül bağlama."** Çünkü kadının gerçekte en çekici, en tatlı güzelliği, kadınlığa özgü bir incelik ve nezaket içindeki iç güzelliği, gönül zenginliğidir. En değerli ve en şirin güzelliği ise, yüksek, ciddi, samimi ve berrak şefkatidir. Bu şefkat ve iç güzelliği hayatının sonuna kadar devam eder. **Kadında asıl olan özellikler bunlardır. Günümüz gençleri bu yönü ele alarak değerlendirme yapmalılar. Böyle yaparlarsa, doğru seçimi daha kolay yaparlar.** Erkekler, kızlarda bu yönü tercih etmeliler. Kızlar da fıtratlarında var olan bu özelliklerini ön plana getirmeliler. Bu yapılabildiği zaman yaşanan sıkıntıların çoğu çözülür ve kurulan yuvalar saadet hanesi olur. **Bu bakış açısı kalıcı olandır. Çünkü kadının ihtiyacı olan sevgi gerçekte budur. Narin, şirin, tatlı ve ince yaratılışlı kadının dış görünüşü zamanla değişebilir ama iç yapısı, şefkat ve sevgi duygusu zamanla daha çok artar, hem kendini, hem de erkeği mutlu eder.** Kadının saygınlığı ve hukuku da, böyle bir muhabbetle korunur. Yoksa dış güzellik kaybolursa, sevgi de biterse, ne kadın ne de erkeğin mutlu olması zordur. **Kadın her haliyle güzeldir. Hem suretiyle, hem de siretiyle...* * * *Allahu (c.c) Bekar Kardeşlerimize Hayırlı bir iş ve eş nasip etsin.* *Selam ve Dua ile kalınız efendim.angela856hnf2

26 Nisan 2010 Pazartesi

ARKADASIM" MISIN, DOSTUM" MU?

8

ARKADAŞ EVİNİZE GELDİĞİNDE MİSAFİR GİBİ DAVRANIR.DOST GELDİĞİNDE BUZDOLABINI AÇIP İSTEDİĞİNİ ALIR.
ARKADAŞ SENİN AĞLADIĞINI GÖRMEZ DOSTUNUN OMZU İSE SENİN GÖZYAŞLARINLA ISLANIR.
ARKADAŞ DAVETİNE KATILINCA BİR PAKET HEDİYE İLE GELİR.DOST SANA YARDIM ETMEK İÇİN ERKEN GELİR TOPARLANMAN İÇİN GEÇ GİDER.
ARKADAŞ ONUN YATTIKTAN SONRA ARARSA RAHATSIZ OLUR.DOST NEDEN BU KADAR GECİKTİĞİNİ SORAR DERDİNİ ANLATMAK İÇİN.
ARKADAŞ BİR KAVGADAN SONRA HERŞEYİN BİTTİĞİNİ DÜŞÜNÜR.DOST İSE TEKRAR ARAR.
ARKADAŞ SENİN DAİMA ONUN ARKANDA OLMANI İSTER DOST İSE HERZMAN SENİN ARKANDADIR.
ARKADAŞ ZAAFLARINI ÖĞRENİR VE ONLARI KULLANABİLİR DOST ZAYIFLIKLARINIZI BİLİRSE ÖRTMEYE ÇALIŞIR.
ARKADAŞ SİZİ İKİNCİ GÖRMEK İSTER DOST İKİNCİNİZ OLMAKTAN ŞEREF DUYAR.
ARKADAŞ SIKINTINIZ OLMADIĞINDA YANINIZDADIR.DOST SIKINTINIZ OLDUĞUNDA SİZİNLE BERABERDİR.
ARKADAŞLARINIZA SİZ HUZUR VERMEYE ÇALIŞIRSANIZ.DOSTLARINIZ SİZE HUZUR VERMEYE ÇALIŞIR

--

alinti

2ylk80g

22 Nisan 2010 Perşembe

MÜSLÜMANIN UYRUĞU VE İNANCI…..

islam

    *MÜSLÜMANIN UYRUĞU VE İNANCI *
    *İslam yeni değerler, yeni kabuller ve bunların alınacağı ölçüler getirdiği
    gibi insanlararası ilişkiler konusunda da yeni bir düşünce yapısı sunmuştur
    insanlığa.*
    *Her şeyden önce İslam insanı Rabb'ine yöneltmek: O'nun iktidarını, değer ve
    ölçülerinde yegane kaynak bellettirmek, varlığını ve hayatını O'ndan
    aldığını, insanlar arası bağlantılarında tek başvuru kaynağının o olduğunu;
    bütün bunların onun iradesi sonucu meydana geldiği gibi hepsinin tekrar ona
    döneceğini öğretmek için gelmiştir. Ayrıca insanları birbirine ve Allah'a
    bağlayan tek bir bağın olduğunu, bu bağ işlevini yitirince insanlarla
    insanlar arasında, insanlarla Allah arasında bir sevgi bağının kalmayacağını
    onlara anlatmak için gelmiştir İslam. Nitekim Allah şöyle diyor:*
    *"Allah ve ahiret gününe inanan bir milletin babaları, oğulları, kardeşleri
    yahut akrabaları da olsa Allah'a, Rasulü'ne düşmam olanlara dostluk
    ettiklerini görmezsin..." (Mücadele, 58:22)*
    *Burada Allah adına tek bir hizip vardır; kesinlikle birkaç tane olamaz.
    Geri kalan hiziplerin tümü şeytan ve tağutların partileridir. Şu ayette
    buyurulduğu gibi:*
    *"İnananlar Allah yolunda savaşırlar; kafirler ise tağutun yolunda
    savaşırlar. O halde şeytanın dostları ile savaşın; çünkü şeytanın hilesi
    zayıftır."(Nisa, 4:76)*
    *Burada insanlar Allah'a ulaştıran tek bir yol vardır; geri kalanların
    hiçbirisi*
    *ulaştırmaz:*
    *"İşte benim dosdoğru yolum budur; o halde ona uyun. Başka yollara uymayınız
    ki, sizi O'nun yolundan ayırması..." (En'am, 6:153).*
    *Burada tek bir "dünya düzeni" vardır: İslam nizamı; geriye kalan bütün
    dünya düzenleri "Cahiliyye nizamıdırlar":*
    *"Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar iyi bilen bir toplum için Allah'tan
    daha güzel hüküm veren kim olabilir?" (Maide, 5:50)*
    *Tek bir şeriat vardır burada: Allah'ın şeriatı; geriye kalanların hepsi
    dizginlenemeyen arzular (heva)dır.*
    *"Sonra sana katımızdan bir şeri'at gösterdik; ona uy; bilmeyenlerin
    hevasına dizginlenemeyen arzularına) uyma." (Casiye, 45:18),*
    *Kesinlikle birkaç tane olmayan tek bir "Haké vardır; geriye kalanların tümü
    sapıklıktır: *
    *"Hak'tan sonra sapıklık (dalalet)tan başka ne var? Öylesi ise nasıl Hak'tan
    sapıklığa çevriliyorsunuz?" (Yunus, 10:32).*
    *Bunların yanı sıra tek bir İslam ülkesi (Dar'ul-İslam) vardır; İslam
    devletinin kurulduğu, Allah'ın şeri'atı'nın yürürlükte olduğu, şer'i
    cezaların uygulandığı, müslümanların birbirlerini veli (dost) edindiği
    Darü'l-İslam... Geriye kalan ülkelerin tümü "Darü'l-Harp'tir; müslümanın bu
    tür ülkelerle olan ilişkisi ya onlarla savaşmak ya da ahd-ü eman üzerine
    ateşkes anlaşması yapmaktır. *
    *Müslümanın vatanı, Allah'ın şeri'atının uygulandığı; vatan ile orada
    yaşayan insanlar arasında Allah!'a bağlılık temeline dayalı ilişkilerin
    olduğu yerdir. Bu vatanın tanımı dışındaki ülkelerden hiçbirisi müslümanın
    vatanı olamaz.*
    *"Dar'ül-İslam"da, müslümanı "İslam Ümmeti"nin bir üyesi yapan inanç,(akide)
    biçiminden başka bir uyruğu, bir milliyetçilik anlayışı kesinlikle yoktur.*
    *Allah'a inanma temeline dayanmayan hiçbir yakınlık türü yoktur müslümanın.
    Yabancı insanlar şöyle dursun müslümanın kendisi ve neseben ailesi ile olan
    akrabalık bağlarının da bu temele (Allah'a inanma temeline) dayalı olması
    gerekir. Birinci derecede önemli bu bağ 'yaratıcı'ya bağlılık temeline
    dayanmıyorsa, müslümanın neseben ilişkisi olan babası, anası, kardeşi, eşi
    ve akrabaları ile dinen bir yakınlığı yoktur. Kur'an şu açıklamayı yapıyor:*
    *"Ey insanlar sizi bir tek candan yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden
    birçok erkek ve kadın üreten Rabb'inizden korkun; adına birbirinizden
    dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının..."
    (Nisa, 4:1) *
    *Kaldı ki bu ayetler ebeveyn ile çocukları arasında inanç muhalefeti olsa
    bile, ana baba müslümanların düşmanlarının cephesinde yer almadıkları
    sürece, medeni ölçüler dahilinde ilişkilerini sürdürmelerine engel değildir.
    *
    *Aralarında akide bağı olduğu zaman -başka bağlara gerek yok- bütün
    mü'minler kardeştir. Çünkü "Ancak mü'minler kardeştir" ilkesi bu prensibi
    kesin bir yapıya kavuşturmuştur. Öte yandan şu ayette de aynı konu
    vurgulanmaktadır:*
    *"Onlar ki inandılar, hicret ettiler mallarıyla canlarıyla Allah yolunda
    cihad ettiler. Onlar ki inandılar ülkelerine hicret edenleri barındırıp
    onlara yardım ettiler. İşte onlar birbirlerinin velisidirler." (Enfal, 8:72)
    *
    *bu öylesine bir velayettir ki, birbirini izleyen kuşaktan kuşağa geçer, bu
    ümmetin başlangıcı ile sonunu birbirine bağlar; sonunu, başlangıcına bağlar,
    sevgi ile, dostlukla içtenlikle... İşte şu ayetler bu konuya ışık tutuyor:*
    *"Ve onlardan önce o yurda (Medine'ye) yerleşen, imana sarılanlar (ensar),
    kendilerine hicret edip gelenleri severler ve onlara verilen ganimetlerden
    ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç eğilimi duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları
    olsa dahi hicret eden kardeşlerini öz canlarına tercih ederler. Kim nefsin
    cimriliğinden korunursa, işte onlar başarıya erenlerdir."*
    *"Onlardan sonra gelenler de derler ki:" Rabb'imiz, bizi ve bizden önce
    inanmış olan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin
    bırakma! Rabb'imiz, sen çok şefkatli, çok merhametlisin. (Haşr, 59, 9-10)*
    *İlk dönem iman kervanı inanan ümmete sunulan ilahi yaşama biçimini
    benimseyince, birinci derecede önemli olan akide bağının kopması sonucu
    akide farklılığı ortaya çıkmıştı. Bu nedenle aynı çatının altındaki aileler
    ayrılmış, aynı aşiretin üyeleri bölünmüştü. Bu seçkin mü'minlerin
    nitelikleri hakkında yüce Allah şöyle buyurmaktadır:*
    *"Allah'a ve Ahiret gününe inanan bir milletin babaları, oğulları
    kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah'a ve elçisine düşman olanlarla
    dostluk ettiğini görmezsin. Allah onların kalplerine iman yazmış ve onları
    kendilerinden bir ruh ile (Kur'an'la) desteklemiştir. Onları, içinde
    ırmaklar akan cennetlere sokacaktır ve orada ebedi kalacaklardır. Allah
    onlardan razı olmuş, onlar da ondan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın
    hizbindendir; kuşkusuz başarıya ulaşacak olanlar yalnızca Allah'ın
    hizbidir." (Mücadele, 58:22) *
    *İslam, ne sadece sözle ifade edilen bir kelime (kavram) ne de İslami bir
    etiket ve unvan takınan insanların doğup yaşadığı bölgedir. Kişinin müslüman
    olan bir ana-babasının ocağında doğup onlardan tevarüs yoluyla edindiği bir
    miras da değildir İslam. Allah şöyle buyuruyor:*
    *"Hayır,Rabb'in hakkı için onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni
    hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme, içlerinden bir burukluk duymadan,
    tamamen teslim olmadıkça inanmış olmazlar." (Nisa, 4:65)*
    *Vatan nedir: İslam'a göre vatan akidenin hakim olduğu, Allah'ın koyduğu
    şeri'at ve hayat biçiminin uygulandığı herhangi bir bölgedir. Zira insana
    yaraşan vatan kavrama da ancak budur.*
    *Cinsiyet (uyruk) nedir: cinsiyet inanç (akide) ve yaşama biçimidir. İşte
    insanoğluna yakışan insanları birbirine bağlayan bağlar sadece bunlardır.*
    *Gerçek anlamada Allah'ın seçip çıkardığı ümmetinin nitelikleri,
    aralarındaki ülke, dil, renk, etnik köken ve ulus farklılıkları olmasına
    rağmen hepsi bir araya gelerek topyekün Allah'ın sancağı altında toplanan
    "İslam Ümmeti"dir. Kur'an onlar hakkında şöyle diyor:*
    *"Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz: ma'rufu emreder,
    münkerden nehyedersiniz ve Allah'a inanırsınız..." (Al-i İmran, 3:110)*
    *O eşine benzerine tarihte rastlanmayan ilk topluluk arasında bakın kimler
    vardı ve hangi etnik kökeni taşıyorlardı: Ebubekir Arap asıllı, Bilal,
    Habeşli; Suheyb, yunan asıllı; Selman Fars (İran) asıllı... bunların hepsi
    farklı iklimlerin, farklı ulusların insanları olmalarına rağmen hepsi
    birbiri ile en samimi kardeş olmuşlardır. Bu olağanüstü uygulama, onlardan
    sonra da nesiller boyu devam etti. Bu ümmette uyruk ,inanç; ülke,
    "Darü'l-İslam"dır. Hakimiyet yalnızca Allah'a özgü bir olgudur; anayasa ise
    Kur'an'dır.*
    __________________
    ,,alinti.
    100323115637178048
    _________________________________________________________________

21 Nisan 2010 Çarşamba

Mutluluk nerede saklıdır??

112
Mutluluk; Uyandırılma tedirginliği olmadan huzur içinde uykuya dalmaktır.
Mutluluk; Yazın en sarı sıcağında serin bir denizdedir, bir ağaç gölgesindedir.
Mutluluk; Çıplak ayakla koşulan ıslak çimendedir.
Mutluluk; Sıcak bir günün sonunda esmeye başlayan serin bir yeldedir.
Mutluluk; İnce belli bir çayda içilen tek şekerli demli çayın tadındadır.
Mutluluk; Anlatılan bir fıkranın ardından atılan kahkahadadır. İzlenen bir filmin sonunda dökülen göz yaşındadır.
Mutluluk; Günün ilk aydınlığında, gecenin son karanlığındadır.
Mutluluk; Annenin okşayışında, babanın başında, çocuğun gülüşünde, sevgilinin dokunuşundadır.
Mutluluk; Düşünüldüğünde gülümseten çocukluğa dair bir anıdadır.
Mutluluk; Bir kitapta, bir dergide görülen bir sözün ezberlenip defalarca söylenmesindedir.
Mutluluk; Yarın için hiç bıkmadan beslenen umuttadır.
Mutluluk; Sevgilinin yanağına konulan bir öpücüktedir.
Mutluluk; Mesafeye aldırmadan büyütülen sevgidedir.
Mutluluk; Küçük bir tartışmadan sonra kimin haklı olduğunu düşünmeden sevgiliye söylenen "seni seviyorum" sözündedir.
Mutluluk; Bilgidedir. Her şeyi öğrenebilme çabasındadır.
Mutluluk; Bir aşk şarkısının ezgisindedir. Uykuya dalarken okunan romanın sayfalarındadır.
Mutluluk; Acılarına, hüzünlerinde, zorluklarına rağmen, kaygıya direnerek "yaşıyorum" diyebilmektedir.
Mutluluk; yanı başınızdadır, fark etmenizi bekleyen bir gizemdir.
Mutluluk; dönüp dolaşıp içinizde bulduğunuz yeniliklerdedir.
Mutluluk; kendiniz olduğunuzu fark ettiğiniz andadır.
Mutluluk bir amaç uğruna yaşamınızı adamanızdadır.
Mutluluk; direnme gücünüzü hayat test ettiğinde bulabildiğiniz en son noktadadır.
Mutluluk; yaşamına anlamlı bir amaç yükleyebilecek düşünce gücünü geliştirdiğini fark etmendedir.
Mutluluk; yaşamını kendine, başkalarına ve giderek evrene katılma coşkusuyla doldurmaktadır.
Mutluluk;yakalandığında bazen kayboluveren bir baloncuk gibidir.
Mutluluk; peşinden koştukça uzaklaşan bir hedeftedir.
G
örebilenlere, görünen bir renktir sadece. belki de her yerdedir,



miscellaneous_528

13 Nisan 2010 Salı

DÖRT AYRI MAHALLE ÇOK HOŞ BİR HİKAYE

!cid_F1739429-B3C9-4908-B30B-1C072375D6CD 
Dört ayrı mahalle..
Küçük bir kasabanın dört ayrı mahallesi varmış.
Birinci mahallede 'Evet ama' lar yasıyormuş. 'Evet ama'lar her zaman ne yapılması gerektiğini bildiklerini düşünürlermiş. Yapma zamanı geldiğinde ise
'evet, ama' diye yanıtlarlarmış.
Yanıtları hep yanlış olurmuş.Suçu başkalarına atmakta da ustaymışlar.

İkin...ci mahallede 'Yapıcam'lar yasarmış.
Ne yapacaklarını bilirlermiş. Kendilerini yapacakları şeye adim adim hazırlarlarmış
ama yapacakları sırada şanslarını kaçırdıklarının farkına varırlarmış.
Bu mahallede insanların dizleri dövülmekten
yara bere içindeymiş. Yasamı ertelemek için verdikleri kararı bile ertelerlermiş.

Üçüncü mahallede yasayan 'Keske'cilerin
hayati algılama güçleri mükemmelmiş.
Neyin yapılması gerektiğini daima en isabetli şekilde bilirlermiş ama...
Maalesef her şey olup bittikten sonra.
'Keske'cilerin de başları hep kanarmış,
duvarlara vurmaktan!

Kasabanın en yeşil bölgesinde, en güzel evlerin olduğu mahallede ise 'Iyi ki yaptim'lar otururmuş.
'Keske'ciler bu mahallede yürüyüşe çıkar,
etrafa hayranlıkla bakarmış.

'Yapicam'lar 'Keske'cilerle birlikte
bu mahallede yürüyüşe çıkmak ister ama
bir türlü fırsat bulamazlarmış.

'Evet ama'lar ise mahallenin güzelliğini görmek yerine, ağaçların gölgelerinin yeterince geniş olmadığından, günesin daha erken saatte doğması gerektiğinden
şikâyet ederlermiş.

'Iyi ki yaptım' mahallesindeki insanların kusuru da beyinlerinde mazeret üretme merkezlerinin olmayışıymış. Bu yüzden yasadıkları ortam her zaman güzel, düzenli ve huzurluymuş.
Bu hafta hep birlikte 'Iyi ki yaptım' mahallesine taşınmaya ne dersiniz?
--
güneşin rengine benzemez gecelerin rengi. üşütür ayaz, korkutur karanlık. bir hüzün bir gariplik var üstümde. ya ben fazlayım bu şehirde, YADA BİRİLERİ EKSİK...

--
alinti
delicatedivider

Anlamlar….

avatar10733cs  nlfzajhxyjg
Açlığa sabredersin adı " oruç " olur.
Acıya sabredersin adı " metanet " olur.
İnsanlara sabredersin adı " hoşgörü " olur.
Dileğe sabredersin adı " dua "olur.
Duygulara sabredersin adı " gözyaşı " olur.
Özleme sabredersin adı " hasret " olur.
Sevgiye sabredersin adı " AŞK " olur..
Mevlana

nlfzajhxyjg

12 Nisan 2010 Pazartesi

İMAN" IN İNSANA VERDİĞİ HUZUR VE MUTLULUK

 144
İman tohumu, ibadet le yeşerir, büyür ağaç olur meyve verir.imanın nur u, ve kalbin huzuru artar. Kalbe emniyet sükun huzur verir. Şerrin de hayırında Allah (c.c) geldiğine iman etmek insana sonsuz bir dayanma gücü kuvveti verir. Allah (c.c) bütün varlıkları yaratandır insanları daha üstün kılar sayılmayacak güzellikler verir. Çiceklerle hayvanlarla tabiatı donatır, yanlış davranışları suçları hemen cezalandırmaz yaptığımız yanlışları fark etmemiz için bize zaman tanır, yaptığımız iyiliğe karşılık pek çok iyiliklere ulaşmamızı sağlar. Şanı yüce Allah (c.c) hatalarımızı görüp tevbe etmemizi ister. Bağışlaması ve Rahmet i gazab ından fazladır. İman ruh sağlıgımızı besler. Güç kazandırır sıkıntılı, kalplerin ışığı imandır. İmanı eksik olan hiçbir şekilde huzurlu olmaz arayış içerisinde olur kimileri huzuru uyuşturucuda, içki gibi şeylerde ararlar. Halbuki Allah (c.c) sevgiyle sarılırsa hem dünya hemde ahrette mutluluğu yakalar. Şu halde iman ağacı na sımsıkı sarılmamız gerekir. –alinti.
4n9nc7cxxje

OLACAK ŞEY DEĞİL .....

 flor2352jp
 1600’lerin İspanya Kralı III. Philip ateşin karşısında çok uzun süre oturması sonucunda vücut ısısı çok yükseldiği için öldü. Peki Kral çok ısındığı halde neden ateşin önünden çekilmedi? Çünkü bunu düşünmek onun görevi değildi. Kralın sandalyesini ateşten uzaklaştırmakla görevli sarayın ateşçisi ise o gün izinliydi.
 ****
1982 yılında New Orleanslı bir golfçu 1. delikte kötü oynadığı için sopasını nefretle fırlattı. Sopa golf arabasına çarpıp, ikiye bölündü. Arabanın mili fırlayıp golfçünün ensesine çarptı ve boyun toplardamarını parçaladı.
****
Ünlü oyun yazarı Tennessee Williams’ın ölümü de enterasan olaylar arasında. 71 yaşındaki yazar, burun spreyini sıkmak için başını arkaya yatırdığında, ağzına düşürdüğü spreyin kapağı boğazına takılınca, boğularak öldü. 
****
1929 yılında İngiltere’de itfaiyeciler becerilerini sergilemek için bir gösteri düzenlediler; dokuz çocuk yanan bir evden kurtarılacak sözde kurbanlar olacaktı. İtfaiyecilerden biri kullanmayı planladıkları sis bombalarını unutup, evi gerçekten ateşe verdi. Çocukların hepsi yangında ölürken, onları manken sanan kalabalık çılgınca alkışlıyordu. 
****
1901 yılında Maud Willard bir fıçı içinde kendini Niagara Şelalesi’nden aşağı attı. Maud bu atlayışta ölmedi. Onu öldüren zorla fıçıya soktuğu köpeğiydi. Köpek burnunu fıçının tek hava deliğine dayayıp, sahibine yer vermeyince havasızlıktan boğularak öldü.
****
İngiltere’de, Stanford’da bir grup iş arkadaşı bir dostlarının 50. doğum günü için özel parti verdi.
Bir pastanın içinden çıkacak dansöz kız dahi ayarladılar. Ancak adam pastadan çıkan çıplak dansözü görünce kalp krizi geçirip öldü.
Zira pastadan çıkan kendi kızıydı. 
****
Bir Fransız 1998 yılında intihara karar verdi. Bunun için deniz kıyısındaki bir yamaca tırmandı Yamaçtaki kayaya ipi bağladı, diğer ucunu boynuna geçirdi. ardından garanti olsun diye bir şişe zehir içti ve kendini ateşe verdi. Sonrada uçurumdan aşağıya atladı. Tam atlarken elindeki silah ile başına ateş etti. kaderin garip cilvesi; silahtan çıkan kurşun sekti, boynundaki ipi kopardı. Uçurumdan düştüğü nehir vücudundaki yangını söndürdü. Su çok soğuk olduğu için vücudu şoka girdi ve zehiri kustu. Sudan bir balıkçı çıkardı, hastaneye kaldırıldı. Adam hipotermiden yani vücut ısısının çok fazla düşmesi sonucu öldü. Alinti
408727i48e626jo8

10 Nisan 2010 Cumartesi

BESMELE…

  HUZURU NEŞEYİ İSLAMDA BULURSAN; 
BAŞLADIGIN HER İŞTE ONU ANARSAN;
KALBİNİ TÜM İNSANLARA AÇARSAN;
BİR BESMELE ÇEK HER SEFERİNDE

GÖNÜL DOST`LARINI BİRGÜN BULURSAN;
O YÜCE İLAHİYATA KAVUŞURSAN;
ŞÜKR DUA`LARINI HEP OKURSAN;
BİR BESMELE ÇEK UNUTMADAN

SIR VERECEK BİR DOST BULAMAZSAN;
GÜNAHLARINDAN AYRILAMAZSAN;
BOĞUK BOĞUK HEP AĞLARSAN;
BİR BESMELE ÇEK YÜREKTEN

KATRAN KARASI GECELER SENİ BOĞARSA;
VÜCUDUNU SOĞUK TERLER BASARSA;
İCİNDE ARD ARDA TOPLAR PATLARSA;
BİR BESMELE ÇEK SESSİZCE

BİR AKSAM ÜSTÜ YÜREĞİN DARALIRSA;
GÖZLERİNDEN TÖVBE`LERLE TAŞARSA;
AVUÇLARIN DUALAR`LA DOLARSA;
BİR BESMELE ÇEK GÖNÜL`DEN

NEFSİNLE ŞEYTANA CİHAD AÇARSAN;
HER HAYIRLI İŞE KOŞARSAN;
MUHAMMED AŞK`IYLA TUTUŞUP YANARSAN;
BİR BESMELE ÇEK KALBTEN

GENÇLİGİNİ BİTİRİP ÖMRÜNÜN SONUNA VARIRSAN;
VE NEFES ALMAKTAN YORULURSAN;
O KERİM ALLAH'IN HUZURUNA CIKARSAN
BİR BESMELE ÇEK İLK SÖZ OLARAKTAN

 
89mnzb16y01

3 Mart 2010 Çarşamba

“SUYUN FAYDALARI”

 balkob5
    SUYUN FAYDALARI 1- Hiçbir şey susuz yaşayamaz. 2- Göreceli su yetersizliği vücudun bazı fonksiyonlarını önce bastırır, sonra öldürür. 3- Su temel enerji kaynağıdır, vücudun "nakit akımıdır." 4- Su vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir, bize yaşam gücü verir. 5- Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır. 6- DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olur, böylece üretilen anormal DNA sayısı azalır. 7- Bağışıklık sisteminin (bütün mekanizmalarının) merkezi olan kemik iliğinde, bu sistemi kanser de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıklara karşı güçlendirir. 8- Bütün besinlerin, vitmin ve minerallerin temel çözücüsüdür. Vücutta besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metobolik aşamalarında görev yapar. 9- Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi vücuda aktarır. Susuz yenen yemeğin vücut için hiçbir enerji değeri yoktur. 10- Su, besinlerdeki gerekli ögelerin emilimini artırır. 11- Bütün ögelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur. 12- Akciğerlerde oksijen toplayan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini artırır. 13- Hücreye ulaşan su, o hücreye oksijen verir ve atık gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere taşır. 14- Vücudun çeşitli bölgelerinden zehirli atıkları toplar ve atılmaları için karaciğer ya da böbreklere taşır. 15- Eklem boşluklarındaki temel yağlayıcı maddedir, artrit ve sırt ağrılarının oluşumunun önlenmesinde yardımcı olur. 16- Omurgadaki diskleri "şok emici su yastıkları" na dönüştürür. 17- Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler. 18- Kalp krizi ve felce karşı koruyucudur. 19- Kalp ve beyin damarlarında pıhtılaşmayı önler. 20- Vücudun soğutma (terleme) ve ısıtma (elektrik) sistemleri için vazgeçilmezdir. 21- Düşünme başta olmak üzere, bütün beyin fonksiyonları için bize güç ve elektriksel enerji verir. 22- Serotonin ve diğer nörotransmitterlerin (sinir ileticileri) üretimi için vazgeçilmezdir. 23- Melatonin de dahil olmak üzere, beyinde üretilen bütün hormonların yapımı için gereklidir. 24- Çocuklarda ve yetişkinlerde dikkat yetersizliği sorununa çözüm getirir. 25- Çalışma verimini artırır ve dikkat aralığını büyütür. 26- Su dünyadaki diğer bütün içeceklerden daha kolay bulunabilir ve hiçbir yan etkisi yoktur. 27- Stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesine yardımcı olur. 28- Uykuyu düzenler. 29- Yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur ve bize gençliğin enerjisini verir. 30- Cildi yumuşatır ve yaşlılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur. 31- Gözlere canlılık ve parlaklık verir. 32- Glokomdan korunmamıza yardım eder. 33- Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi ve lenfoma oluşumunun önlenmesine yardımcı olur. 34- Vücutta enfeksiyon ve kanser hücrelerinin geliştiği bölgelerde bağışıklık sistemini güçlendirmek için çok gereklidir. 35- Kanı sulandırır ve dolaşım sırasında pıhtılaşmasını önler. 36- Kadınlarda, adet öncesi ağrıyı ve ateş başmasını hafifletir. 37- Kalp atışıyla birlikte kanı sulandırıp dalgalandırarak dolaşımdaki katı maddelerin dibe çökmesini engeller. 38- İnsan vücudunda dehidrasyon sırasında kullanılabilecek bir su deposu yoktur. Bu nedenle gün boyunca düzenli olarak su içmemiz gerekir. 39- Dehidrasyon cinsellik hormonunun üretimine engel olur, bu iktidarsızlık ve libido kaybının başlıca nedenlerinden biridir. 40- Su içtiğiniz zaman susuzluk ve açlık duygularını ayırt edebilirsiniz. 41- Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir. Düzenli aralıklarla su için ve sıkı bir rejim yapmadan zayıflayın. Acıktığınız zaman aşırı yememeli, ama susadığınızda suyunuzu içmelisiniz. 42- Dehidrasyon doku boşlukları, eklemler, böbrekler, karaciğer, beyin ve deride zehirli çökeltilerin birikmesine yol açar. Su bunları temizler. 43- Su, gebelikte sabah bulantılarını azaltır. 44- Zihin ve vücut fonksiyonlarını bütünleştirir. Kara verme ve hedefleri belirleme yeteneğini artırır. 45- Yaşılıkta bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur. Alzheimer, multipl skleroz, Parkinson ve Lou Gehring hastalıklarının riskini azaltır. 46- Kafein, alkol ve bazı ilaçlara duyulan bağımlılığın giderilmesine yardımcı olur. Bir bardak suyun faydaları işte böyle. Suyun yukarıda sıralanan faydalarını okuyunca; "Canlı olan her şeyi sudan yarattık. Hala inanmıyorlar mı?" (Enbiya, 30) ayetini hatırlamamak mümkün mü? -- DÜNYAYA , DÜNYANIN GÜZELLİKLERİNE VE HİLELERİNE ALDANIŞIMIZ ; SİNEĞİN ALDANIŞINA BENZER ........ SİNEK BAL KAVANOZUNA VE BALIN İÇİNE GİRDİKÇE FELAKETE GÖMÜLÜR AMA O , BUNU ANLAYAMAZ........
ALINTI.
8fd99a3f155e10788c08bb745f174d2e

16 Şubat 2010 Salı

ANLAYANA - Artık kadınların GÖZLERİNE ve BEYİNLERİNE bakmaya başlayın...

 2eav2tv1

SEVGiLiLER GüNüNüZüN SENEDE BiR KERE DEGiL, HER DAiM OLMASINI CAN-I GONüLDEN DiLERiM> Selim> BiZ KADINLARI Hiç SEVMEDiK!>> Saçlarını sevdik hele birde sarışınsa daha çok sevdik...
>> Ağızlarını sevdik hele birde şehvetli ve dolgun ise daha çok sevdik...
>> Göğüslerini sevdik...
>> Bacaklarını sevdik hele birde sütun gibiyse bayıldık...
>> Kalçalarını sevdik...
>> Gerçekten güzel vücutlu ve "çıtırsa" daha çok sevdik...
>>
>> Yolda, arabada, televizyonda, internette onlara hep "baktık"...
>> Her yerlerine iyice ve dikkatle! Baktık...
>> Pekiyi görememiş olacağız ki bir daha baktık...
>> Bir daha ve bir daha...
>>
>> Kadınların her yerlerine baktık ama GÖZLERİNE ya hiç bakmadık ya da
>> baktığımızda çok GEÇ olmuştu...
>> Biz kadınlara çok dokunduk! Onlar istese de istemese de dokunduk...
>> Son yıllarda dini motiflerden güç bulanlarımız oldu..
>>
>> Eh yozlaşan toplum ve geç gelen adalet olunca da 13-14 yaşındaki ÇOCUKLARA>> bile dokunmaya başladık!</>     SAPIK damgası yemeyi göze alanlar bile şaşırdı
>> çünkü SAPIK diye haykıran ne kadar azdı! Kimimiz "araştırmacı" oldu icraata
>> geçemedi! Onlar CD ve DVD ler ile idare etti! Hatta SAPIKLARA tepki bile
>> gösterdi... ya onlar ne yaptı? Gerçek dünyada namuslu olanlar sanal dünyada
>> bu çocukları aradı... Aradı. .ve hep buldu!
>>
>> Kadınlara "dokunmada" dünya sıralamasında üst yerlere geldik...2009
>> itibariyle rakamlar oldukça "umut verici".
>> % 40 ını SÜREKLİ DÖVDÜK...
>> %45 ine DUYGUSAL ŞİDDET uyguladık (küfür, hakaret, küçük düşürme)...
>> %16 sına ZORLA SAHİP OLDUK...
>> ve olmaya devam ediyoruz...
>> Tüm bunlara maruz kalan HER 3 kadından biri İNTİHARA kalkıştı ama biz hiç
>> oralı olmadık...(bize ne değil mi? Fener ya da CimBom maç kaybedince çok
>> üzüldük ama kadınlar söz konusu olunca pek oralı olmadık)
>> % 9 una daha MASUM BİRER ÇOCUKKEN bile dokunduk...
>> Ama hep SUSTULAR... çünkü konuşsalar kimse inanmazdı..." kim bilir neler
>> yaptın ki sana tacizde ya da tecavüzde bulundu AMCAN ya da KOMŞUN" bu da
>> sana DERS olsun... ama bu DERS o kadar acıdır ki biz ERKEKLER bilemeyiz…
>> Bizlere sorduklarında %25 imiz "bazı durumlarda KADIN DÖVÜLÜR" demeyi doğal>> bir şey gibi dile getirdikİSLAMİ ÖĞRETİ yalanları ile KADINLARI ve
>> KIZLARI bizlerin KÖLESİ yapmaya başladık ve bu çabalar sonuçlarını vermeye
>> başladı... </>     Artık kadınlar o bildiğiniz kadınlar değil! % 51 i erkekler ile
>> tartışmayı bile "saygısızlık" sanıyor artık...%36 sı kendisi para kazansa
>> bile parasını nasıl harcayacağına karar veremeyeceğine inanmış... ya da
>> inanmak zorunda kalmış...% 52 si "erkek kadından sorumludur" diyecek kadar
>> kadınlığını unutmuş... ya da unutturulmuş. ..% 49 u "erkek ne zaman isterse
>> bana sahip olabilir benim itiraz hakkım olamaz" diyecek konuma gelmiş ya da
>> getirilmiş...
>>
>> Kabul edelim biz kadınları KULLANMAYI çok sevdik... evde,
>> işte,siyasette,okulda kısacası her yerde...Parti kongrelerinde sözde
>> liderler konuşurken arka fonda 3-4 kadın vardı hep...Onlardan VİTRİN
>> yaptık...İMAJ yaptık...başörtülü,normal türbanlı,modern türbanlı ve
>> türbansız....Parti çalışmalarında kapı kapı dolaşanlar hep KADINLARDI..
>> koşturan ve çabalayan hep KADINLARDI..</Miting olduğu zaman onları ön sıralara toplayıp KARANFİLLER attık üzerlerine ve iki lafın birinde
>> anam,bacım edebiyatı yaptık....ama "ANANI DA AL GİT" demek bize daha çok
>> yakıştı!  "Cennet anaların ayakları altında" diye diye büyütüldük...<> ama> ANALARI hep ayaklarımız altında ÇİĞNEDİK... EZDİK. ..TEPİKLEDİK...14 şubat
>> sevgililer günü ya da Anneler Gününde bir kaç saat ara verdik!</>  Ama sonra
>> yine ezmeye devam ettik... İş verirken bile onları hep düşündük! İş yerinde
>> gözümüz gönlümüz açılsın ya da malum niyetler ile BAYAN ELEMAN ARANIYOR
>> ilanı vermeyi çok sevdik...2009 Türkiyesinde KADIN olmanın ne kadar zor
>> olduğunu biz erkekler bilemeyiz...
>> Çünkü artık KONUŞMUYORLAR. ...KONUŞAMIYORLAR... KONUŞTURULMUYORLAR...
>> islam dinini sömüren ve kullanan KARANLIK ZİHNİYET kendi kadınlarını
>> yetiştiriyor. ..susan,itaat eden ve kaybolmuş kadınlar...kızlar. ..hatta
>> çocuklar..Arada VİZYON ya da İMAJ için ortaya "sürülen" kadınlara bakmayın
>> siz..onlarda biliyor "kullanıldıklarını" ama artık düzen kurulmuş...
>>
>> Bu ülkenin kurucusu ATATÜRK 1930 lu yıllarda Türk kadınına dünyadaki
>> birçok çağdaş ülkeden önceden hak ettiği HAKLARI verdiğinde umutlanmıştık.
>> .Çünkü o ATATÜRKTÜ... Kurtuluş Savaşında bebeğinin kundağında mermi taşıyan
>> anayı ya da cephede erkeği ile göğüs göğüse savaşan bacısını unutmadı...
>> İhanet etmedi... Ama BİZ ihanet ettik! Türkiye Nereye Gidiyor? Diye soruyor
>> herkes birbirine...
>>
>> Cevap ne kadarda açık değil mi? Türkiye hızla ve şevkle KARANLIĞA
>> gidiyor...
>> Hatta KOŞUYOR...
>> Çünkü YARATILMIŞLARIN YARISI olan KADIN YOK OLUYOR!
>> Benim anam, bacım, sevgilim, kızım YOK OLUYOR.
>>
>> Kadını YOK OLAN ülkenin gideceği yol bellidir...KARANLIK ve ONURSUZ bir
>> gelecek....Bu işi PLANLI yürütenler İSLAMİ motifler ya da örnekler ile
>> KADININ İKİNCİ SINIF KONUMA gelmesini doğal karşılamamızı bekliyorlar. ..Bu
>> işe KURANI KERİMİ ortak koşmaları ne acı...mesela miras hukuku...erkek
>> çocuğa 2 pay..kız çocuğa 1 pay...ya da kadının erkeğe İTAAT etmesini empoze
>> eden garip ayet ya da sureler...belli ki burada büyük bir istismar
>> var...<> Çünkü tüm alemi yaratan ALLAHIN kendi yarattığını aşağılaması söz
>> konusu bile olamaz...Kuran'ı kendi amaçları için yorumlayanlar KADINI ikinci
>> plana atmayı çok seviyor olabilir ama Biz hiç sevmedik...Şunu o kalın
>> kafanıza sokun....
>>
>>
>> KADIN=ERKEK. ...
>> ERKEK=KADIN dır...
>> Bazı konularda kadın bazı konularda erkek ÜSTÜN olabilir... Ama tüm bu
>> zayıf ve üstün yönleri bir arada düşündüğünüzde tek bir gerçek var;
>> KADIN=ERKEK. ...
>> ERKEK=KADIN. ...
>> Bu GERÇEĞİ kabul etmemek bize her zaman kaybettirecek ve kaybettiriyor. .
>>
>> 8 MART KADINLAR GÜNÜYMÜŞ ! KADINI olmayan ülkenin kadınlar günü olmaz...
>> Kutlanmaz. Burada yazılanlar size ters geldi ise vah benim ülkeme... Çünkü
>> "sizler" sayesinde sonumuz gelecek.
>> KADIN benim diğer yarım ve benim diğer yarımdan vaz geçmeye niyetim yok...
>>
>> Türkiye Ne zaman kurtulur?
>>
>>
>> Ülkenin üniter, ulus ve LAİK devlet yapısına inanan ve SAHİP çıkan 550
>> milletvekilinin YARISI ÇAĞDAŞ TÜRK kadını olduğu zaman bu ülke KURTULUR.Yani
>> 550 vekilin yarısının KADIN olmasını isteyen MİLLİ İRADE..seçmen. .oy
>> kullanan..sen ve ben. Buna karşı çıkanlar o KALIN KAFALARINA soksunlar bu
>> gerçeği. Türk Kadını benim diğer yarımdır ve ben TAM olmak istiyorum...
>> Çünkü onlara İHANET EDEMEM... Tüm bunlara yürekten inanmıyorsanız lütfen
>> "sözde" sevdiğim kadın dediğiniz kadına
>> "SENİ SEVİYORUM" demeyin...
>> Çünkü çok komik ve acınası oluyorsunuz. ...
>> LÜTFEN artık kadınların GÖZLERİNE ve BEYİNLERİNE bakmaya başlayın...
>> Türk Kadını ve erkeğinin daha aydınlık günlerde yaşaması dileklerim ile
>> arz ederim.
>>
  ***ŞEYTAN İÇİN ; BİR DOĞRU ADAM ,BİR MİLYON GÖRMEZDEN DAHA BÜYÜK TASADIR...  
     
8fd99a3f155e10788c08bb745f174d2e

balkan mantısı

balkan mantısı

Tarihi hadiseler.

Hadisi-serif

Facebook'a Bağlan