SEVGILI ARKADASLAR SITEME HOSGELDINIZ UMARIM ZAMANINIZI IYI DEGERLENDIRIRSINIZ SEVGILER. .

11 Haziran 2010 Cuma

NEYSE Kİ SEN VARSIN

 VISAGE_VERT_G222

Kavgalı bir dünya diyorlar, adım başı sıkıntı, gerginlik...
Bir de "Stres" modası var, biliyorsunuz.
Herkesin ağzında bir "Stres"dir gidiyor.
Ruhsal gerilimlerden bu kadar çok söz etmek de bir ruhsal gerilim değil mi?

Duyuları bastırmak ne kadar yanlışsa, dertleri, sıkıntıları bu denli vurgulamak da yanlış.
Kocaman bir ömür var önümüzde. Yaşamak ve mutlu olmak hem hakkımız, hem görevimiz.
Umutsuz bir insan düşünebilirmişsiniz? Herkes bir şeyler düşler, bir şeyler umut eder.
Geleceğe uzanan en ışıklı köprü "Umut"tur.
Hasta, iyileşmeyi; fakir, zenginleşmeyi; tutuklu, özgürlüğü düşler.
Bitkinizin çiçek vereceğinden umut kesseydiniz, onu sular mıydınız?

Sevginin de paylaşabileceğine inanmasanız, sever ya da sevilir miydiniz?
Yarınları düşlemeseniz, bunca yorgunluğa, bunca derde katlanabilir miydiniz?
"Hasırcı oğlu", bu konuyu dizeler halinde şöyle işlemiş:

14a2bef7619b45ee336429dfb5a7fc11_1270170968
Elbet siyah olacak rengi gecenin
Gri bulutlarda gözyaşı, hüzün
Ve tadı olmayacak gündüzün. . .
Neyse ki sen varsın.

Burukluğu çözemediğim bilmecenin
Kıyıda soğuk, köpüklü dalgalar
Ve ince kırbacıyla amansız rüzgar. .
Neyse ki sen varsın. .

Ne büyük mutluluktur, "Neyse ki sen varsın" diyebilmek.
Çocuk için anne, anne için çocuk. Bir dost, sırasında.

Sevdiğinizi, sevildiğinizi; düşündüğünüzü ve düşünüldüğünüzü bilseniz,
Ilık bir güvence dolar içinize. Karlar, soğuklar, fırtınalar dışarıda kalır. . .
Gözünüzü yummasanız da, içinizde, ta içinizde bulursunuz onu.

Ve fısıldarsınız kendi kendinize: "Çok şükür, sen varsın. . . "
Yitirilen anneler, uzaktaki çocuklar, her an görülemeyen, konuşulamayan dostlar olabilir.

Yine de sıcak bir güvence oluşturmuşlardır içinizde.
Elinizi uzatsanız, dokunacaksınızdır sanki. Sevilen uzakta da olsa, sevgi yüreğinizdedir.

Can evinizde, sizde, sizinledir.
Yalnız değilsiniz artık; tüm çabanızda desteğinizdir.
Yaşamanızı, gülmenizi ve sevmenizi ister.
Özlemle, sevgiyle, belki de umutla fısıldarsınız,

haykırırsınız belki de: "Neyse ki sen varsın"
Suna TANALTAY
ALINTI
14a2bef7619b45ee336429dfb5a7fc11_1270170968

9 Haziran 2010 Çarşamba

Konuşmaya değer olanlarla konuşmazsan, insanları yitirirsin.

 95
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın... "Nereden çıktın bu vakitte" dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; "Gözünün dilini" bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı... Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin. Kucaklamalı seni güvenli kolları, ...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı... En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz... Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli. Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli. Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "hak ettim" diyebilmelisin. Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi... Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş... Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş..
'Konuşmaya değer olanlarla konuşmazsan, insanları yitirirsin.
'Konuşmaya değer olmayanlarla konuşursan, sözcükleri yitirirsin.
Bilenler, insanları da sözcükleri de yitirmezler.
Hani dostlar vardır, bunaldığınızda, yanınızda hissettiğiniz ve kimi zamanda bulduğunuz.
Hani dostlar vardır, kaderinizi, kederinizi bilen.
Hani dostlar vardır, üzemezsiniz, kızamazsınız, kıyamazsınız.
Hani dostlar vardır, fikre ihtiyaç duyduğunuzda, sizi sizden daha fazla düşünüp akıl verir.
Hani dostlar vardır, beraber olduğunuzda kederiniz bitiverir.
Hani dostlar vardır, '' İyi ki var '' dediğiniz. 
--

6fmmc16j33p

28 Mayıs 2010 Cuma

Cehalet,gerçek bilginin aksine,bireyin kendine olan güvenini artırır.Niteliksiz insanlar,niteliklerini abartma eğilimindedir.


Televizyon izlerken birilerine bakıp da
"Ya bu adam bu sığlıkla nasıl
buralara kadar gelebilmiş" diye düşündüğünüz oldu mu hiç?
Ya da işyerinizde sizinle aynı ya da daha üst aşamada bir görevde olan
bazıları, sizde büyük bir şaşkınlık uyandırdı mı?  Onlara bakıp "Bu
cahillik, kendini bilmezlik nasıl fark edilmez?" diye iç geçirdiniz  mi?
Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD'li bu hissi çok yaşamış
olacak ki, iki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya
attı:
"Cehalet, gerçek bilginin aksine, fert,bireyin kendine olan güvenini artırır."
Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel
alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:
Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
Daha Bitmedi...
Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve
klasik "İmtihanınız nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden cevaplar istendi...
Soruların %10'una bile cevap veremeyenlerin "kendilerine güvenleri" müthişti. Onların "testin % 60'ına doğru cevap verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmaları halinde % 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı.
Soruların % 90'ından fazlasını doğru cevaplayanlar ise "en alçakgönüllü" deneklerdi; soruların  %70' ine doğru cevap verdiklerini düşünüyorlardı.
Bütün bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun
metni yazıldı:
"İşinde çok iyi olduğuna" yürekten inanan 'yetersiz' kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı
işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!
Ancak bu 'cahillik ve haddini bilmeme' karışımı mesleki açıdan müthiş
bir itici güç ortaya çıkarır.
'Eksileri' kariyer açısından 'artıya' dönüşür.
Sonuçta, 'kifayetsiz muhterisler' her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler...
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında
'fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler... Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da 'ihtiras eksikliği' ile suçlanırlar..."

Ne olur gereğinden fazla mütevazi olmayın!...
"Siz de çevrenize şöyle bir bakın"
Bu maili okurken bile aklınızdan bir çok sima, bir çok isim geçti...

Bence Dunning ile Kruger'in, bu çalışmalarıyla 2000'de, Nobel yerine
Harvard Üniversitesi'nin Ig Nobel'ini alma nedeni "cahil olmamalarıydı".
Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı Bertrand Russel'in bir sözüyle bitiriyorum:

"Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır

16 Mayıs 2010 Pazar

Allah tan gerçek manada haya edenler

 capturedwo4
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyurdular: "Sizin adınıza en çok korktuğum iki şey var. Bunlar aşırı emeller beslemek ve nefsin azgın ihtiraslarına kapılmaktır. Aşırı emeller beslemek, mü'mine âhireti unutturur, nefsin doyumsuz ihtiraslarına kapılmak ise, insanları haktan saptırır." Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz yine bir başka hadis- i şeriflerinde şöyle buyurdular: "Şu üç şey, üç şeye yol açar: 1-Bütün benliği ile dünyaya sarılan, ötesinde zenginlik olmayan bir fakirlikle, -Dünya için hırslanan, bitmez bilmeyen bir meşguliyetle, -Dünya için cimrilik eden, beraberinde hiç zenginlik olmayan hüzünle karşılaşır." Rivayet edilmiştir ki: Sahabe-i kiramdan Ebü'd-Derdâ Radıyallahu Anh Humus halkına şöyle seslenmiştir: "Ey Humus halkı! Oturamayacağınız kadar çok binalar yapmaktan, ulaşılması mümkün olmayan emeller beslemekten, yiyeceğinizden çok varlık ve servet biriktirmekten utanmıyor musunuz? Sizden önce gelip geçenler de büyük binalar yükseltmişlerdi, çok servetler yığmışlar ve uzak vadeli emeller peşinde koşmuşlardır. Fakat kurdukları binalar mezarları olmuş, uzak vadeli emellerinde hayal kırıklığına uğramış ve yığdıkları servetler de hiçbir işlerine yaramamıştır. Abdullah ibn Ömer Radıyallahu Anhüma şöyle demiştir: "Sabahladığın zaman "Akşam ne yapacağım?" diye düşünme. Akşamı bulunca da "Yarın ne olacak?" diye endişelenme. Yaşarken ölümün için, sıhhatli iken hasta olacağın günlerin için tedbirini al; çünkü yarın adının ne olacağını bilemezsin." Şöyle bir rivayet ulaşmıştır: Peygamberimiz ashabı ile sohbet ederken onlara: "Hepiniz cennete girmek istiyor musunuz?" diye sorar. Ashab: "Evet, ya Resûlallah" der. Bunun üzerine Resûlullah onlara: "Kendinizi uzun vadeli emellere kaptırmayın ve Allah'tan gerçek mânada hayâ edin." Ashab: "Biz zaten Allah'tan hayâ ediyoruz." dediler. Bunun üzerine Efendimiz onlara: "Bu sizinki gerçek mânada hayâ sayılmaz. Allah'tan gerçek mânada hayâ etmek şöyle olur: Mezarlığı ve vücutlarınızın çürümesini her zaman hatırınızda tutmalısınız. Karın boşluğunuz ile bu boşlukta bulunan organlarınızı, başınız ile üzerine yayılan organlarınızı haramdan korumalısınız. Âhiretin itibarını arzu eden kimse dünyanın süsünü terk etmelidir. İşte Allah'tan gerçek mânada hayâ etmek böyle olur ve böylelikle kul, Allah'ın dostu olma mertebesine ulaşır." Abdullah bin Mes'ud'un rivayetine göre, bir gün Resul-i Ekrem Efendimiz, Sahabîlere şu tavsiyede bulundu: "Yüce Allah'tan hakkıyla, gerçek haya ile haya ediniz" buyurunca, Sahabîler: "Ya Resulallah, Allah'a hamd olsun, biz Allah'tan haya edip utanıyoruz" dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (a.s.m) şu tavsiyede bulunur: "Haya etmek böyle değildir. Allah'tan hakkıyla haya etmek, başı ve başın taşıdığı organları, karnı ve karnının içine doldurduğu organları, haramdan korumak, ölümü ve toprak altında çürümeyi hatırda tutmaktır. Âhireti isteyen kişi de dünyanın zinetini bırakır. İşte, kim böyle yaparsa, Allah'tan gerçek manada haya etmiş olur."
2cne80jalinti

3 Mayıs 2010 Pazartesi

GÜZEL BIR DUA…

y1p41ojG_mWbtiHq1xD8JA1GuCF0J8f3b0vclWZreFK6LNSiICfMnpXoRdaMkmEhIC4EB7RbE9pFUE Allahım, gönlümüzde,  olanı hakkımızda hayırlı eyle, hakkımızda hayırlı olani, gönlümüzü razı eyle...    
EĞER BU GÜN DÜNYA YA , AİT ÇOK BÜYÜK BİR DERDİN VARSA,
RABB'İNE DÖN '' BENİM BÜYÜK BİR DERDİM VAR '' DEME !
DERDİNE DÖN VE ,
''BENİM ÇOK BÜYÜK BİR RABB'IM VAR !'' DE!!!

Fatiha Suresi
 Senden birsey rica etsem bugün Bizlerin geçmişlerinin ve bütün şehitlerimiz için, hayırların celbi ve şerlerin def i için, dertlilere deva, borçlulara eda nasip olması için ahir ve akibetimizin hayır olması için bir  fatiha okur musun.
Ve rica yine etsem bu ricamı nazının geçtiği ve dileğimizi kırmayacak dostlarına göndererek belki yüzlerce fatihaya vesile olurmusun
Zoraki değil  istiyorsanız gönderin istemiyorsanız göndermeyin.
.
teşekkür ederim.

-- alinti.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

EVLILIK...

1377341apxv33jc5t

           Çağımızın Gençleri Neden Evlenemiyorlar?
    *Hepimiz bir insan olarak çok büyük umutlarla severiz, evlenmek ve mutlu bir yuva kurmak isteriz. Kimi insanlar bunu başarabilir, bazıları da büyük hayal kırıklıklarına uğrar. Bu konuda büyük acılar yaşar.* *Son dönemlerde umduğu gibi hayat kuranların sayısı maalesef azalıyor. Sevgilerinde, aşklarında veya evliliklerinde sorun yaşayanların sayısı ise giderek artıyor. Türkiye'nin son on beş-yirmi yıllık döneminde, yanlış evlilikler, boşanmalar, aile içi şiddet olayları başlı başına gündem oluşturacak kadar çok. **Öyle ki, televizyon haberlerinde, gazetelerde gün geçmiyor ki bu konularda felâket haberleri çıkmasın. Hem de üst üste. Tekrar tekrar verildiği için, gençler bu tablodan ürker hale geldi.** Toplum nasıl bu hale geldi, neden evliliklerin çoğu sorunlu, neden boşanmalar arttı? Niye bu kadar çok yanlış evlilik var? Gençlerimiz niçin evlilik gibi kutsal bir müesseseye endişe ve korkuyla bakıyorlar? Onca güzel, bakımlı, okumuş kızlar neden yaşları 30'lara dayandığı halde evlenmiyor ve neden fidan gibi gençler evlilikten kaçıyor? **Çok değil bir kuşak öncesinde mutlu aileler, sorunsuz yuvalar büyük bir çoğunlukta iken, şimdi ne oldu da on beş-yirmi yıl içinde her şey tersine dönmeye başladı?** Yanlış ilişkiler, yanlış evlilikler, ayrılmalar, boşanmalar, ortada kalan çocuklar ve evlenemeyen gençler... **Bu katmerli yangın her tarafı sarmış durumda. Mutlaka yakınımıza, etrafımıza da geliyor alevler. Diyelim ki bizim ailemiz sorunsuz ama etrafımızda, akrabalarımızda veya komşularımızda olabiliyor.** Sözgelimi kardeşiniz, ağabeyiniz, ablanız, dayınız, halanız bu dertle mustarip olunca, onların dertleriyle meşgul olmak durumunda kalıyorsunuz. Ya da çok sevdiğiniz bir dostunuz, arkadaşınız böyle bir olayı yaşıyorsa, haliyle siz de huzursuz oluyorsunuz. Daha da kötüsü, **"Benim oğlum, benim kızım da böyle kötü bir evlilik yapar mı?"** diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. Hatta belki, **"Ya kızım evlenemezse, oğlum hep ömür boyu bekâr kalırsa?"** diye endişe edip korkuyorsunuz. **Belki de, başınızda böyle bir olay var, uykularınız kaçıyor çocuklarınızın geleceğini düşündükçe...** Bu endişeler, korkular salgın bir hastalık gibi yaygın toplumumuzda. Bu yaşananlar gerçekten ülkemizde şiddeti daha da artan ve günden güne de yayılan sosyal bir olay. Bu konuda, birey ve toplum olarak etkilendiğimize göre, mutlaka bizlere ve devlete büyük görevler düşüyor. **Bu yangın daha fazla büyümeden mutlaka söndürülmeli, mutlaka herkes elinden gelen çabayı göstermeli. Yoksa bu dehşetli ateş hepimizi yakıp kavurmak üzere. Daha da önemlisi, yarınlarımızı, çocuklarımızı yok etmek üzere.** **Sevenler, neden karı koca olamıyorlar?** Günümüzde bütün kolaylıklara ve yakınlaşmalara rağmen, olması gereken evlilikler gerçekleşmiyor, ilişkiler arkadaşlıktan öteye, yani evliliğe bir türlü gidemiyor. Başka bir tabirle, sevenler karı koca olamıyorlar. Günümüzde sevgililer çoğalırken, karı kocalar azalıyor. **Evlenemeyen kızlar, eskiden olduğu gibi kısmeti olmadığı, fiziksel kusuru bulunduğu veya yoksul olduğu için değil, genelde kısmetlerini evlenmeye ikna edemediği için ya da görüştüğü konuştuğu erkek, evlenmeye yanaşmadığı için evlenemiyorlar.** Bu durumda olan kızların yaşadığı duygusal psikoloji gerçekten içler acısı. Kimi kızlar travma geçiriyor, hayata küsüyor, kimisi psikolojik tedavi görüyor. Hemen hepsi, geleceğinden kaygı duyuyor, yarınından endişe ediyor. Hele **'30 yaş'** paniğine kapılanlar için hayat kâbus gibi. Ümitsizlik duygusu pranga gibi yapışıyor. Bunalımlar, stresler, kâbuslar peşlerini bırakmıyor. **Üniversiteyi başarıyla bitirmiş, iki dil bilen bir kız şunları söylüyor:** * *"İyi eğitim aldık diye, farklı kriterlere sahip olduk. Okuma sürecinde farklı davranış biçimiyle şekillendiğimiz için hiçbir şeyi beğenmez ve seçim yapamaz olduk. Şimdi iyi eğitim alan ama 29 yaşında evde kalmış bir kızım."* * Bu kızın söylediklerine benzer sözleri erkekler de söylüyor. Bir genç dostum, **"Eğitim diye hayatımızı adadık. Eğitimi tamamladığımızda evlenme yaşımız geçiyor. Ben otuz yaşından sonra, ne zaman iş bulacağım da yuva kuracağım?" ** demişti. Elbette her okuyan böyle düşünmüyor. Okuyan insanların hepsi suçu eğitime bağlamıyor. Ama bunun bir sebep olduğu da göz ardı edilmemeli. **Evlenme yaşı değişti** Günümüzde evliliğe hazır olmanın yaşı ve şartları değişti. Geçmişte 17-18 yaşını bulan kızlarla, askerliğini bitiren erkekler fazla zaman kaybetmeden evlendirilirdi.* * **Ancak gerek ekonomik şartlardan, gerekse eğitim sürecinin uzunluğundan evlenme yaşının erkeklerde 30'a, kadınlarda 25'e kadar çıktığını görmekteyiz. Genel ortalama aşağı yukarı budur ama kimi yerlerde, özellikle büyük şehirlerde bu oranın da üstüne çıkıldığı görülür.** Bir erkeğin evlenmesi için gerekli olan şartların başında 'ekmeğini eline almak' gelir. Yani bir meslek sahibi olması, evini geçindirmek için işe girip düzenli bir gelir getirmesi gereklidir. Günümüzde eğitim daha önem kazandığı için, bir gencin okuması, üniversiteyi bitirmesi öncelik kazanmıştır. Bu süreçte, normal bir okul dönemi yaşayan kişilerin, hiç sınıf kaybı yaşamadan, üniversite sınavlarını hemen kazanıp yüksek öğrenimini bitirmesi, doktora yapması vs. derken yaşı 25-26'ya çıkarıyor. Ardından eğitim nedeniyle tecil edilen askerlik görevinin yapılması, iş bulunması gibi süreçler eklenince, bir erkeğin evlenmesinin önündeki engeller ancak 28-30 yaşlarında kalkmış oluyor. **Kızlarda ise bu süreç sadece birkaç yıl eksikle tamamlanabiliyor. Onların da yaşları üniversiteyi bitirdiklerinde ortalama 25-26'yı buluyor. Bu nedenle Türkiye'de son yıllarda evlenme yaşı erkeklerde 30, kızlarda 25 oluyor.** Bu gerçeklerden yola çıkarak aslında gençlerin evlenmesinin önündeki en büyük engeller, başta eğitim, askerlik ve iş bulma şeklinde sıralayabiliriz. **Kızlar ve erkekler neden evlenemiyorlar?** **Bahsettiğimiz şeyler evliliği etkiliyor ve bundan en çok kızlar zarar görüyor. Ama bunların yanı sıra günümüzde kadınların evlenememesi için o kadar çok neden var ki, saymakla bitmez. Güncel, modern ve moda gerekçeler, kızların evlenmemesi için ortaya çıkmış sanki.** Bazıları tarafından kadınlara sürekli telkin edilen ve kadınların hayatî önemle benimsedikleri **"modaya uygun giyinme, güzelliğine önem verme, iş hayatına atılma, okumuş kız olma, tuttuğunu koparacak kadar kişilik sahibi olma, erkeklerden çekinmeme, onlarla rahat görüşme, iş yerinde yükselme"** gibi hedefler, kadınların evlenme şansını artıracağı yerde, neredeyse o şansı alabildiğine azaltıyor. **Güncel ve moda gerekçeler, kızların hayatında gerçekten de belirleyici. Kariyerine uygun görmediği, sosyal statüsüne ve güzelliğine uygun bulmadığı için, filmlerdeki gibi erkek beklediği için, birisini sevip onu beklediği için, hep daha iyi kısmetim çıkar diye umduğu için, evlenmekten korktukları için, aileden kopmamak için, erkeklere güvenemediği için, feminist oldukları için, özgür yaşamak istediği için, rakipleri daha güçlü olduğu için, dindar erkek istemediği için, dindar erkek bulamadığı için, başörtülü olduğu için, güzel kızların evlenme şansı az olduğu için, burcuna uygun erkek bulamadığı için, elektrik alamadığı için, dengesiz olduğu için ve bunlar gibi sayılabilecek pek çok neden var...** * * * *Kızların çoğu burada sayılanların pek çoğunu günlük hayatta yaşıyor. Sözü edilen başlıkların her biri uzun uzun incelenebilecek, hakkında çok şeyler yazılabilecek konular. Aynı şeyler aşağı yukarı erkekler için de söz konusu tabii. **Fakat erkeklerin evlenememe sebebi, daha çok ekonomi ve güvensizlikle ilgili. Evlenecek kadar parası olmadığı için, kız tarafının istediği eşyaları denkleştiremediği için, kavuşamadığı aşklarına sadık oldukları için, başlık parası bulamadıkları için, fakir ama gururlu oldukları için, sevdiğini söyleyemediği için gibi gerekçeler de tabii ki sayılabilir.** **Evlenmemek çözüm değil** Önceden evlilik problemleri bu kadar âlenî değildi. Aile arasında **"kol kırılır yen içinde kalır"** anlayışıyla kalan mahrem bir olaydı. Şimdi bir ailenin sadece problemi değil, her sırrı günümüzde açıkça biliniyor. Medya, dizi film gibi etkenler evliliği şeffaflaştırdı. Bu yüzden günümüzün erkekleri evliliğin ne olduğunu, olası problemlerini ve bu problemlerin olma ihtimalinin yüksek olduğunu bildiği için evlenmeye yanaşmıyor. **Erkekler evlenmeye niyetli olsa bile çoğu zaman söz veya nişan döneminde evlilikten vazgeçiyor. Gerek tanıdığı kızlarda gördüğü bazı huylar, hoşlanmadığı karakter biçimi, gerekse nişanlılık döneminde kızın ve ailesinin ekonomik baskılar uygulaması ve kaprisler yapması erkeği evliliğe karşı soğutuyor.** Günümüzde kimi kızlar da, ailelerde yaşanan problemler yüzünden evlilikte kötü günler yaşayacağı korkusu duymakta, bazıları bu yüzden evlenmemeyi bile düşünmektedir. Çoğunluğu erkeklerde, azınlığı kızlarda olmak üzere evlenmemek fikri gelişmekte, bu anlayış medyanın da etkisiyle yaygınlaşmaya yüz tutmaktadır. Gelecek kaygısı, "**acaba geçinebilir miyim?**", "**kötü bir evlilik yapar mıyım?**", "**boşanır mıyım?", "iyi bir eşe sahip olabilir miyim?**" soruları en çok günümüzde sorulmakta ve gençler bu endişelerle yaşamaktadırlar. Evlilikten ürkmenin en yaygın olduğu dönemde yaşıyoruz. Bu yüzden gerek gençlerin, gerek ailelerin durumu gerçekten zor. **Kadın ve erkek birbirini tamamlar** **Kadın, erkeğin yarısıdır. Birbirini tamamlayan bir bütündür. Her ikisi de, diğeri olmadan tamamlanamaz. Biri olmazsa diğeri eksiktir.** Allah kadın ve erkeği bu fıtrat üzere yaratmıştır. İki parçanın birleşmesi, bütünleşmesi ancak evlilikle mümkündür. Evlilik kadın ve erkeği birbiriyle tamamlar. **Her iki cinsten birinin, evlenmeden hayat sürdürmesi, hem kendi açısından, hem de toplum açısından zararlıdır.** Psikolojik ve fiziksel bütünlük sağlamanın yolu evliliktir. Böyle olunca insanlar rahata erer, huzurlu bir hayatı yaşar. İnsanlığa ve topluma hayırlı olur. Dinimiz bu yüzden evliliğe önem vermiş, tavsiye etmiştir. Evliliğe aracı olanlara da, ibadet sevabı verilmiştir. **Evlilik olayında kadının rolü çok önemlidir. Erkeğin eksikliğini tamamladığı gibi, onun hayatını yönlendirir, yuvayı kurar ve sağlıklı neslin yetişmesinde mimarlık eder.** Evlilikte kadın, erkeğin refika-i hayatıdır. Yani hayat arkadaşıdır. Bu arkadaşlığın sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir şekilde devam etmesi ise kocasının kendisine bakış tarzına bağlıdır. **Bu bakış tarzı, evlilik öncesinde de önemlidir. Erkek evlenmek istediği kıza ve evlendikten sonra eşi olan kadına aynı doğrultuda bakmalıdır.** Erkek, kadının sadece fiziksel güzelliğine, dış görüntüsüne mi bakacak, yoksa bununla birlikte insani özelliklerini de değerlendirerek, kadının nezaketi, letafeti ve en önemlisi şefkati manasında iç yapısına mı bakacak? **Suret mi siret mi?** Çağımızın büyük alimlerinden Said Nursi (k.s) , bu konuda şu tavsiyelerde bulunuyor: **"Hayat arkadaşını, İlahi Rahmet'in cana yakın, ince ruhlu, yumuşak, latif bir hediyesi olduğu için sev. Fakat çabuk bozulan görüntüsüne, maddî güzelliğine gönül bağlama."** Çünkü kadının gerçekte en çekici, en tatlı güzelliği, kadınlığa özgü bir incelik ve nezaket içindeki iç güzelliği, gönül zenginliğidir. En değerli ve en şirin güzelliği ise, yüksek, ciddi, samimi ve berrak şefkatidir. Bu şefkat ve iç güzelliği hayatının sonuna kadar devam eder. **Kadında asıl olan özellikler bunlardır. Günümüz gençleri bu yönü ele alarak değerlendirme yapmalılar. Böyle yaparlarsa, doğru seçimi daha kolay yaparlar.** Erkekler, kızlarda bu yönü tercih etmeliler. Kızlar da fıtratlarında var olan bu özelliklerini ön plana getirmeliler. Bu yapılabildiği zaman yaşanan sıkıntıların çoğu çözülür ve kurulan yuvalar saadet hanesi olur. **Bu bakış açısı kalıcı olandır. Çünkü kadının ihtiyacı olan sevgi gerçekte budur. Narin, şirin, tatlı ve ince yaratılışlı kadının dış görünüşü zamanla değişebilir ama iç yapısı, şefkat ve sevgi duygusu zamanla daha çok artar, hem kendini, hem de erkeği mutlu eder.** Kadının saygınlığı ve hukuku da, böyle bir muhabbetle korunur. Yoksa dış güzellik kaybolursa, sevgi de biterse, ne kadın ne de erkeğin mutlu olması zordur. **Kadın her haliyle güzeldir. Hem suretiyle, hem de siretiyle...* * * *Allahu (c.c) Bekar Kardeşlerimize Hayırlı bir iş ve eş nasip etsin.* *Selam ve Dua ile kalınız efendim.angela856hnf2

Tarihi hadiseler.

Hadisi-serif

Facebook'a Bağlan